Küresel rekabet, göç ve terörizm konusundaki endişelerine rağmen Avrupalı güçleri tek bir olasılık gerçek anlamda dehşete düşürüyor: Demokrasi! Bu güçler demokrasi adına konuşuyorlar ama uygulamada demokrasiyi inkâr ediyor, dışlıyor ve baskılıyorlar. Demokrasinin enerjisini kırmak ve sunduğu imkânları engellemek için demokrasiyi kendi çıkarları için kullanıyor, gasp ediyor, diledikleri gibi yönlendiriyor, ondan kaçınıyor ve anlaşılmasını zorlaştırıyorlar.
Avrupa halkı tarafından yönetilmek ve halkın iktidarda olması şu grupların ortak kabusu:
- Brüksel bürokrasisi (ve onun 10.000’den fazla lobicisi)
- Brüksel’in infaz ekibi görevi gören denetim kurulu ve diğer uluslararası ve Avrupalı kurumlardan atanmış “teknokratlarla” birlikte oluşturdukları Troyka
- Hukuki ya da antlaşma bağlamında hiçbir pozisyonu olmayan güçlü Avro Grubu
- Mali destekle kurtarılan bankacılar, fon yöneticileri ile geniş halk kitlelerini ve bu kitlelerin organize bir şekilde kendilerini ifade etmelerini sürekli küçümseyen yeniden diriltilmiş oligarklar
- İktidara geldikleri zaman en temel prensiplerine ihanet etmek için liberalizm, demokrasi, özgürlük ve dayanışmadan medet uman siyasi partiler
- Başarısızlığı bilinen kemer sıkma yöntemlerini uygulayarak acımasız eşitsizliği körükleyen hükümetler
- Korku tellallığını bir sanat biçimine, muhteşem bir güç ve kâr kaynağına çeviren medya patronları
- Kamuoyunu kendi isteklerine göre şekillendirebilmek için gözetleme kültürü ve gizliliği destekleyen aynı korkuya yatırım yapangizemli kamu kuruluşları ile işbirliği yapan şirketler
Farklı diller konuşan, farklı kültürlere sahip Avrupa halklarını barış içinde bir araya getiren Avrupa Birliği olağanüstü bir başarıydı ve yakın zaman önce vahşi şovenizme, ırkçılığa ve barbarlığa ev sahipliği yapan bir kıta genelinde, ortak bir insan hakları çerçevesi oluşturmanın mümkün olduğunu kanıtlıyordu. Avrupa Birliği önemli bir kılavuz olabilirdi ve yüzyıllardır süren çatışma ve bağnazlığın pençesinden barış ve dayanışma ile kurtulanabileceğini dünyaya gösterebilirdi.
Ne yazık ki bugün, ortak bürokrasi ve ortak para birimi, farklı dil ve kültürlere rağmen birlik olmaya başlayan Avrupa halklarını bölüyor. İleriyi göremeyen politikacılar, ekonomi konusunda deneyimsiz yetkililer ve mali açıdan beceriksiz “uzmanlardan” oluşan birlik, finansal ve endüstriyel holdinglerin emirlerine bir köle gibi boyun eğiyor, Avrupalıları kendisinden soğutuyor ve Avrupa karşıtı tehlikeli bir tepki oluşmasına yol açıyor. Onurlu insanlar birbirine düşürülüyor. Milliyetçilik, radikallik ve ırkçılık yeniden uyandırılıyor.
Dağılmakta olan AB’nin merkezinde suç içeren bir aldatmaca yatıyor: Son derece politik, hiyerarşik ve şeffaf olmayan karar alma süreçleri “apolitik”, “teknik”, “yöntemsel” ve “tarafsız” olarak sunuluyor. Bunun amacı Avrupalıların paraları, mali durumları, çalışma koşulları ve çevreleri üzerinde demokratik kontrol sağlamalarını önlemek. Bu aldatmanın bedeli sadece demokrasinin sonlanması değil, aynı zamanda kötü ekonomi politikaları:
- Avro Bölgesi ekonomileri rekabetçi kemer sıkma uçurumundan aşağı itiliyor, bu da zayıf ülkelerde kalıcı ekonomik gerilemeye, merkezdeki ülkelerde düşük yatırıma yol açıyor
- Avro Bölgesi dışındaki AB üyesi ülkeler yabancılaştırılıyor ve bu ülkeler büyük olasılıkla şeffaf olmayan, bağımsızlıklarını zayıflatacak baskıcı serbest ticaret anlaşmaları ile karşılanacakları şüpheli ortamlarda ilham ve ortaklık arama yoluna gidiyorlar
- Eşi benzeri görülmemiş bir eşitsizlik, azalan umut ve insanlığa karşı antipati, tüm Avrupa’ya yayılıyor
İki dehşet verici seçenek ağırlık kazanıyor:
- Ulus devlet kozasına geri çekilmek
- Ya da Brüksel’in demokrasisiz alanına teslim olmak
Başka bir yol daha olmalı. Ve gerçekten de var!
Bu yol, resmi “Avrupa’nın” otoriter zihniyetinden gelen bütün güçle direndiği yol:
Demokrasinin gelişmesi!
Hareketimiz DiEM25, böyle bir gelişme sağlamayı amaçlıyor.
DiEM25’in ardındaki motive edici güç, tek bir basit ve radikal fikir:
Avrupa’yı demokratikleştirin! Çünkü Avrupa ya demokratikleşecek ya da dağılacak!
Avrupa’yı demokratikleştirme amacımız gerçekçi bir amaç ve Avrupa Birliği’nin ilk kurulduğu zamankinden daha ütopik değil. Doğrusunu söylemek gerekirse, şimdiki antidemokratik ve parçalanan Avrupa Birliği’ni hayatta tutma girişiminden daha az ütopik.
Avrupa’yı demokratikleştirme hedefimiz son derece ivedilik gerektiriyor çünkü hızlı bir başlangıç yapılmazsa, Avrupa dönüşü olmayan noktayı geçmeden önce, zaman varken kurumsallaşmış direnci kesip atmak imkânsız olabilir. Buna 2025’e kadar, on yıllık bir zaman tanıyoruz.
Eğer Avrupa’yı en fazla on yıl içinde demokratikleştirmeyi gerçekleştiremezsek ve Avrupa’nın otokrat güçleri demokratikleşmeyi bastırmayı başarırlarsa, o zaman AB kendi kibri altında parçalanacak, dağılacak ve çöküşü –yalnızca Avrupa’da değil– her yerde çok büyük sıkıntılara neden olacak.
.