Avrupa’da temel haklar ve kamu özgürlüklerinin savunulması: Hukuki perspektiften radikal demokratik bir talep
Avrupa’da demokratik ilkelerin ve temel hakların savunulması açısından kritik bir dönemde bulunuyoruz. Filistin Kongresi‘nin yasaklanması, DiEM25 kurucularından Yanis Varoufakis‘in ülkeye girişine izin verilmemesi ve Dr. Ghassan Abu Sittah‘ın gözaltına alınıp sınır dışı edilmesi gibi Alman makamlarının son dönemde gerçekleştirdiği eylemler, Avrupa Birliği’nde (AB) insan hakları ve kamu özgürlüklerine saygı konusunda kaygı verici bir gerilemenin açık göstergeleridir.
Bu savunmada, Avrupa’da demokrasi ve temel hakların savunulması için acilen harekete geçilmesi çağrısında bulunmak amacıyla, Avrupa içtihat doktrini ve ilgili mevzuatı inceleyerek, bu ihlalleri kökten demokratik ve hukuki bir perspektiften ele almayı amaçlıyoruz.
Avrupa Birliği’nde temel hakların hukuki temeli
AB’de hakları koruyan yasal çerçeve sağlamdır ve bir dizi üst düzey yasal belgeye dayanmaktadır. İlk olarak, 2000 yılında ilan edilen ve 2009 yılında Lizbon Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinden bu yana bağlayıcılığı olan Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı, tüm AB Üye Devletlerinde geçerli olan kapsamlı bir medeni, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar dizisi oluşturmaktadır. Bu Şart, insan onuru, özgürlük, eşitlik ve dayanışma ilkelerine dayanmakta ve Avrupa bağlamında hakların korunmasının temel sütununu oluşturmaktadır.
Buna ek olarak, 1950 yılında Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen ve Lizbon Antlaşması’na katılımları ile AB Üye Devletleri için bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), kıtada temel haklara ek koruma sağlamaktadır. AİHS kapsamında kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ulusal mahkemelerin kararlarını ve Üye Devletlerin politikalarını etkileyen bağlayıcı içtihatlar yayınlayarak Avrupa’da insan haklarının korunmasında kilit bir yargı organıdır.
Son olarak, Lizbon Antlaşması ve Avrupa Birliği Antlaşması (ABA), demokrasi ve hukukun üstünlüğünün yanı sıra temel haklara saygıyı AB’nin temel değerlerinden biri olarak belirlemektedir. Bu antlaşmalar, AB kurumlarına faaliyetleri kapsamında temel hakları koruma ve teşvik etme yetkisi vermekte ve Üye Devletlerin bu yükümlülüklere uymalarını sağlamak üzere izleme ve kontrol mekanizmaları oluşturmaktadır.
Filistin Kongresi’nin yasaklanması ve Yanis Varoufakis’e giriş izni verilmemesi: Temel hakların alenen ihlali
Yakın zamanda Almanya’da Filistin Kongresi’nin yasaklanması ve Yanis Varoufakis’in ülkeye girişine izin verilmemesi, Avrupa mevzuatında ve AİHM içtihadında yüceltilen temel hakların açık ihlalidir. İlk olarak, AİHS’nin 10. Maddesi ve AB Temel Haklar Şartı’nın 11. Maddesinde yer alan ifade özgürlüğü, bireylerin Devletin müdahalesi olmaksızın fikirlerini ifade etme ve yayma olanağını koruyan temel bir haktır.
Filistin Kongresi’nin yasaklanması ve Varoufakis’in girişine izin verilmemesi, kamu yararını ve uluslararası önemi haiz bir konuda fikirlerin özgürce ifade edilmesini engelleyerek bu hakka açık bir müdahale oluşturmaktadır.
İkinci olarak, AİHS’nin 11. maddesi ve AB Temel Haklar Şartı’nın 12. maddesi ile korunan barışçıl toplanma hakkı, bireylerin barışçıl bir şekilde toplanma ve ortak çıkarlarını korumak için başkalarıyla bir araya gelme hakkını güvence altına almaktadır. Filistin Kongresi’nin yasaklanması, barışçıl bir etkinliğin düzenlenmesini ve bireylerin kamu yararını ilgilendiren bir konuyu ele almak üzere bir araya gelmesini engelleyerek bu hakkın doğrudan ve açık bir ihlalini temsil etmektedir.
Buna ek olarak, Yanis Varoufakis’in Almanya’ya girişine izin verilmemesi, ABA’nın 45. Maddesi ve AB Temel Haklar Şartı’nın 21. Maddesinde tanınan serbest dolaşım hakkının ihlalini teşkil etmektedir. Bu hak, Schengen bölgesinde kişilerin serbest dolaşımını güvence altına almakta ve uyruğa dayalı her türlü ayrımcılığı yasaklamaktadır. Varoufakis’in ülkeye girişine izin verilmemesi ve Almanya’daki siyasi faaliyetlere katılmasının engellenmesi, Schengen bölgesinin bütünlüğüne zarar vererek ve Avrupa vatandaşlarının serbest dolaşımını kısıtlayarak bu ilkenin açık bir ihlalini teşkil etmektedir.
AİHM İçtihad Doktrini ve Avrupa’da Temel Hakların Korunması
AİHM içtihadı, Avrupa’da temel hakların korunmasında temel bir rol oynamakta ve bireysel davalarda AİHS’nin yorumlanması ve uygulanması konusunda yol göstermektedir.
AİHM, ifade ve toplanma özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaların ulusal güvenlik veya başkalarının haklarının korunması gibi zorlayıcı nedenlerle gerekçelendirilmesi ve demokratik bir toplumda orantılı ve gerekli olması gerektiğini birçok kez ortaya koymuştur.
Lingens/Avusturya davasında AİHM, ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlamaların sınırlı bir şekilde yorumlanması gerektiğini ve sadece istisnai durumlarda haklı görülebileceğini belirlemiştir. Benzer şekilde, Ezelin/Fransa davasında AİHM, toplanma hakkına getirilen kısıtlamaların, izlenen meşru amaçla orantılı olması gerektiğine ve demokratik bir toplumda kesinlikle gerekli olanın ötesine geçemeyeceğine karar vermiştir.
Yanis Varoufakis’in Almanya’ya girişine izin verilmemesiyle ilgili olarak AİHM, seyahat özgürlüğü hakkına getirilen kısıtlamaların meşru ve orantılı nedenlerle gerekçelendirilmesi, ayrımcılık yapmama ve orantılılık ilkelerine riayet edilmesi gerektiğini farklı vesilelerle ortaya koymuştur. AİHM çeşitli vesilelerle, bir bireyin bir Üye Devletin topraklarından sınır dışı edilmesinin, durumunun bireysel olarak değerlendirilmesine dayanması gerektiğine ve klişelere veya önyargılara dayandırılamayacağına karar vermiştir.
Avrupa’da temel hak ihlallerinin etik ve siyasi sonuçları
Avrupa’da son dönemde yaşanan temel hak ihlalleri sadece hukuki kaygıları değil, aynı zamanda önemli etik ve siyasi sonuçları da beraberinde getirmektedir. İlk olarak, bu eylemler Avrupa’da fikir çeşitliliğine saygı ve siyasi hoşgörü konusunda endişe verici bir gerilemeyi yansıtmaktadır. Demokrasi, karşılıklı saygı ve tartışmalı konularda bile medeni bir şekilde tartışma ve muhalefet etme becerisi üzerine kuruludur. Filistin Kongresi’nin yasaklanması ve Yanis Varoufakis’in Almanya’ya girişine izin verilmemesi, farklı görüşlere karşı tahammülsüzlüğü ve tek tip bir yaklaşım dayatma çabasını göstermektedir.
İkinci olarak, bu eylemler AB’nin uluslararası sahnede insan hakları ve demokrasinin savunucusu olarak güvenilirliğine zarar vermektedir. AB kendisini dünya çapında demokratik değerlerin ve temel hakların desteklenmesi konusunda kararlı bir aktör olarak sunmaktadır. Ancak Filistin Kongresi’nin yasaklanması ve Yanis Varoufakis’in Almanya’ya girişine izin verilmemesi çelişkili bir mesaj vermekte ve Avrupa Birliği’nin insan hakları ve temel özgürlükler alanındaki güvenilirliğini zedelemektedir.
Ayrıca bu eylemler Avrupa’da artan otoriterleşme korkularını körüklemekte ve kıtada hukukun üstünlüğü ve demokrasiyi tehlikeye atmaktadır. Temel haklara ve kamu özgürlüklerine saygı demokrasinin temel sütunlarından biridir ve bu ilkelerin aşınması demokratik rejimlerin meşruiyetine ve istikrarına zarar verir.
Sonuçlar ve öneriler: Gerçekten demokratik ve özgür bir Avrupa için
Sonuç olarak, Avrupa’da son dönemde yaşanan temel hak ihlalleri kabul edilemez ve sivil toplumun, Avrupa kurumları ile Üye Devletlerin güçlü bir tepki vermesi gerekiyor. Siyasi görüşleri veya inançları ne olursa olsun tüm bireylerin temel haklarına saygı gösterilmesi ve bu hakların korunması zorunludur. Bu da demokrasi, hukukun üstünlüğü ve AB’nin temel değerlerine olan bağlılığın yenilenmesini gerektirmektedir.
Bu durumun ele alınması için bir dizi somut önlemin kabul edilmesi gerekmektedir. İlk olarak, AB Üye Devletleri ve Avrupa kurumlarının insan hakları ve temel özgürlüklere ilişkin yasal ve etik yükümlülüklerini yerine getirmeleri zorunludur. Bu, AİHM kararlarına saygı gösterilmesini ve AB Temel Haklar Şartı’nın siyasi ve hukuki faaliyetlerin her alanında etkin bir şekilde uygulanmasını içerir.
Ayrıca, sivil toplum ve insan hakları örgütleri harekete geçip temel haklara yönelik her türlü ihlali kınamalı, yetkililere yasal ve etik yükümlülüklerini yerine getirmeleri için baskı yapmalıdır. İnsan hakları ve temel özgürlüklerin savunulması herkesin sorumluluğudur ve bunların Avrupa’da ve ötesinde korunup geliştirilmesini sağlamak için toplu ve eşgüdümlü eylem gerektirir.
Ancak temel haklara ve demokratik ilkelere sarsılmaz bir saygı göstererek tüm vatandaşlar için gerçekten demokratik, özgür ve adil bir Avrupa inşa edebiliriz. Avrupa’da demokrasi ve insan haklarını savunmak için kararlılık ve azimle hareket etme zamanıdır.
DiEM25'in etkinliklerinden haberdar olmak istiyor musunuz? Buraya tıklayarak üye olun